-
1 işe yaramak
подходи́ть, быть подходя́щим -
2 işe yaramak
v. work, come in handy, be useful, serve the purpose, answer the purpose, avail -
3 işe yaramak
bi kêr hatin -
4 işe yaramak
to work, to help, to be of use -
5 bir işe yaramak
to be of service (to sb) -
6 yaramak
vi dienen, nutzensağlığa \yaramak der Gesundheit dienenbu neye yarayacak ki? wozu soll das nutzen [o gut sein] ?bu ne işe \yaramak? wofür ist das gut? -
7 به درد خوردن
işe yaramak -
8 do for sth
ise yaramak -
9 годиться
işe yaramak* * *(işe) yaramak; gelmekэ́та статья́ не годи́тся! (не пойдет) — bu yazı olmaz!
э́тот хво́рост да́же на дрова́ не годи́тся — bu çalı çırpı oduna bile gelmez
бо́льше он уже́ ни на что́ / никуда́ не годи́тся — onda iş yok artık
••он мне в отцы́ годи́тся — babam yaşındadır / yerindedir
-
10 come in handy
işe yaramak, faydalı olmak, yararı dokunmak* * *(to be useful: I'll keep these bottles - they might come in handy.) işe yaramak -
11 بدرد خوردن
işe yaramak, yaramak -
12 avail
n. yarar, fayda, kâr, avantaj————————v. yaramak, yararı olmak, işe yaramak* * *1. işe yara (v.) 2. fayda (n.)* * *[ə'veil] -
13 work
n. iş, meşguliyet, çalışma, işyeri, görev; yapıt, eser, emek; işleme————————v. çalışmak, çabalamak, iş yapmak, işlemek, işletmek; işe yaramak; başarılı olmak; etkili olmak; meşgul olmak; seğirmek; oynamak; mayalanmak; oynatmak; koparmak (para); sızdırmak (para)* * *1. çalış (v.) 2. iş (n.)* * *[wə:k] 1. noun1) (effort made in order to achieve or make something: He has done a lot of work on this project) çalışma, emek2) (employment: I cannot find work in this town.) iş3) (a task or tasks; the thing that one is working on: Please clear your work off the table.) iş4) (a painting, book, piece of music etc: the works of Van Gogh / Shakespeare/Mozart; This work was composed in 1816.) sanat eseri5) (the product or result of a person's labours: His work has shown a great improvement lately.) iş6) (one's place of employment: He left (his) work at 5.30 p.m.; I don't think I'll go to work tomorrow.) iş yeri, iş2. verb1) (to (cause to) make efforts in order to achieve or make something: She works at the factory three days a week; He works his employees very hard; I've been working on/at a new project.) çalış(tır)mak, iş yap(tır)mak2) (to be employed: Are you working just now?) işi olmak, çalışmak3) (to (cause to) operate (in the correct way): He has no idea how that machine works / how to work that machine; That machine doesn't/won't work, but this one's working.) işlemek, çalış(tır)mak4) (to be practicable and/or successful: If my scheme works, we'll be rich!) işe yaramak, başarılı olmak5) (to make (one's way) slowly and carefully with effort or difficulty: She worked her way up the rock face.) güçlükle ilerlemek6) (to get into, or put into, a stated condition or position, slowly and gradually: The wheel worked loose.) olmak,...-leşmek7) (to make by craftsmanship: The ornaments had been worked in gold.) işlemek, biçim vermek•- - work- workable
- worker
- works 3. noun plural1) (the mechanism (of a watch, clock etc): The works are all rusted.) düzenek, mekanizma2) (deeds, actions etc: She's devoted her life to good works.) parçalar•- workbook
- workforce
- working class
- working day, work-day
- working hours
- working-party, work-party
- working week
- workman
- workmanlike
- workmanship
- workmate
- workout
- workshop
- at work
- get/set to work
- go to work on
- have one's work cut out
- in working order
- out of work
- work of art
- work off
- work out
- work up
- work up to
- work wonders -
14 iş
ко́поть (ж)* * *1) врз. рабо́та, трудişe almak — приня́ть на рабо́ту
iş anlaşmazlıkları — юр. трудовы́е спо́ры
işten atmak — вы́гнать с рабо́ты
iş borsası — би́ржа труда́
iş emniyeti — юр. безопа́сность труда́
işe geç kalmak — опозда́ть на рабо́ту
iş güveni — охра́на труда
iş haftası — юр. рабо́чая неде́ля
iş hukuku — юр. трудово́е пра́во
iş kazaları — несча́стные слу́чаи на рабо́те
işten olmak — лиша́ться рабо́ты
iş sözleşmesi — юр. трудово́е соглаше́ние
iş ücreti — зарпла́та
iş vermek — дава́ть / предоставля́ть рабо́ту
2) де́ло, обстоя́тельство, положе́ние веще́йiş böyle iken — раз де́ло обстои́т так
karışık iş — запу́танное де́ло
3) де́ло; заня́тие; слу́жбаdevlet işleri — госуда́рственные дела́
işim başımdan aşkın — у меня́ дел по го́рло
şimdi işi var, gelemez — сейча́с он за́нят, прийти́ не смо́жет
işi nedir? — что он де́лает?, чем он занима́ется?
işim olmasa, sana yardım ederdim — е́сли бы я не был за́нят, я бы тебе́ помо́г
sonunda bir iş buldu — наконе́ц он нашёл [себе́] заня́тие
iş cevreleri — деловы́е круги́
4) рабо́та, изготовле́ние, произво́дство, трудiğne işi — вышива́ние
yapı işleri — строи́тельные рабо́ты
5) де́лоişimi görmediler — моё де́ло не рассма́тривали
bu, işimi bozdu — э́то испо́ртило моё де́ло
bu, bir zevk işidir — э́то де́ло вку́са
••işi üç nalla bir ata kaldı — погов. оста́лось нача́ть и ко́нчить
her işte bir hayır var — погов. нет ху́да без добра́
- iş açmakişim iş kaşığım gümüş — погов. у меня́ дела́ на мази́
- işinin adamı
- işi aksi gitmek
- işin alayında olmak
- işi Allaha kalmak
- işi anlamak
- iş ayağa düşmek
- işine bak!
- işin başı
- iş başa düşmek
- işler becermek
- iş bilmek
- işini bilmek
- işini bitirmek
- iş bitmek
- işi bozmak
- işi bozulmak
- işi ciddiye almak
- iş çatallanmak
- iş çevirmek
- iş çığrından çıkmak
- iş çıkarmak
- iş çıkmak
- iş dayıya düştü
- iş değil
- işten değil
- iş düşmek
- işi düşmek
- iş etmek
- işten el çektirmek
- işe girmek
- iş görmek
- işini görmek
- iş göstermek
- işi gücü bırakmak
- işten güçten kalmak
- işin içinden çıkmak
- işin içinden sıyrılmak
- işin içinde iş var
- iş ki...
- iş ki sınıfını geçsin
- iş mi?
- işin mi yok?
- iş inadına bindi
- iş işten geçti
- iş işten geçmişti
- işi iş olmak
- iş karıştırmak
- işin kolayına kaçmak
- işe koşmak
- işin kötüsü
- iş ola
- iş olacağına varır
- iş olsun diye
- işi oluruna bırakmak
- işi pişirmek
- işi rast gitmek
- işin rengi değişti
- işi resmiyete dökmek
- iş sarpa sarmak
- işi savsaklamak
- işi şakaya vurmak
- işi tatlıya bağlamak
- işi temizlemek
- işin tuhafı
- iş tutmak
- işin ucu
- işin ucu bana dokundu
- işini uydurmak
- işi vurmak
- işe yaramak
- iş yok
- işini yoluna koymak -
15 taugen
taugen [taʊgən]vi işe yaramak (für/zu için/için);nichts \taugen hiçbir işe yaramamak;der Kerl taugt nichts o herifin ciğeri beş para etmez -
16 пригодиться
-
17 come in useful
(to become useful: My French came in useful on holiday.) işe yaramak -
18 makbul
1) ( kabul edilen) angenommen, akzeptiert2) ( beğenilen) beliebt\makbule geçmek gut ankommen; ( işe yaramak) gute Dienste leisten -
19 eignen
-
20 nütze
- 1
- 2
См. также в других словарях:
işe yaramak — elverişli olmak Bunları ezberledik de ne oldu? Hiç! Ne o günlerde işimize yaradı, ne de ondan sonra. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
eme yaramak — işe yaramak, yararlı olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
yaramak — e 1) Bir şey yararlı olmak, yarar sağlamak Kuru lafın işe yarayacağına hiç aklı ermedi. Ö. Seyfettin 2) Bir iş için uygun olmak, kullanılır olmak Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller yaramamak yarasın! … Çağatay Osmanlı Sözlük
iş — is. 1) Bir sonuç elde etmek, herhangi bir şey ortaya koymak için güç harcayarak yapılan etkinlik, çalışma İş bittikten sonra denize karşı sigara içilir. S. F. Abasıyanık 2) Bir değer yaratan emek 3) Birinden istenen hizmet veya birine verilen… … Çağatay Osmanlı Sözlük
makbule geçmek — çok beğenilmek, hoşa gitmek, işe yaramak O vakit o kış kıyamette / Ne kadar makbule geçer tatlı. B. Necatigil … Çağatay Osmanlı Sözlük
yasak savmak — 1) bir nesne, bir gereksinimi geçici olarak karşılamak, şimdilik işe yaramak Bu boyun bağı eskimiş ama bugünlük yasak savar. 2) bir işi hatır için, gönülsüz olarak üstünkörü yapmak Bunu da yasak savar gibi değil, yararlı olmak kaygısı ile yani… … Çağatay Osmanlı Sözlük
sadr — (A.) [ رﺪﺹ ] 1. göğüs. 2. baş. 3. başköşe. 4. sadrazam. ♦ sadra şifa vermek işe yaramak, rahatlatmak … Osmanli Türkçesİ sözlüğü
İRFAK — Fayda vermek, işe yaramak. Kolaylık ve mülâyemetle tutmak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük